Kendine Yeterli Toplum: Yerellik ve Doğayla Uyumlu Ekolojik Yaşam

Orman yalnızca yeşil, yalnızca kömür üretilecek bir ham madde alanı değildir. Orman canlı bir ekosistemdir! Hem de kendi diyalektik ve felsefesi olan. Yüzyıllarca birikimi olan, hocaların hocasıdır. Bütünlükçü canlı bir yapıdır. Örneğin, doğanın parçası olduğumuzu ondan öğreniriz. Döngülerini yaşamımızda uygulamaya çalışırız. Doğal ve insan eliyle gerçekleşen afetlerden en az etkilenmek için onun örüntülerini model alırız. Sistemler ve yapılar tasarlarız.

Milas’ın İkizköylüleri dört yıldır sürdürdüğü haklı yaşam mücadelesine daha da derinden hançer yedi!

24 Temmuz sabahı erken saatlerde, beşli çeteden Limak’ın kesim ekipleri, jandarma ve TOMA’lar eşliğinde Akbelen Ormanı’na girip ağaç kesim işlemine başladı. Gerekçe, ekonomik ömrünü tamamlamış Kemerköy ve Yeniköy kömürlü termik santralleri için ham madde sağlamak!

İkizköylüler, uzun süredir verdikleri hukuk mücadelesiyle ve son iki yıldır da bizzat 24 saat nöbet tutarak 740 dönümlük Akbelen Ormanı’nı korumaya çalışıyorlar. Türkiye ekolojisi açısından kalan bu neredeyse tek yerel kızılçam dokusunun korunmasının neden hayati önem taşıdığını ekolojistler açıklamıştı: “Akbelen, bölgenin yağmur toplama havzasıdır. Köylüler topraklarını satmasa bile su varlıkları ortadan kalktığında bu arazilerde tarım yapma imkânı da ortadan kalkacak.”[1] Bilindiği gibi Milas zeytini, kalitesiyle Avrupa çapında coğrafi işaret almayı hak etmiş durumda. Kesilmek istenen ormanlık alanın bir kısmı da zeytinlik. Zeytin ise köylülerin başlıca geçim kaynağı.

Akbelen’in gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal ise orman içinde 88 bin dönüm tarım alanı ve ormanın arkasında 200 bin dönüm (ay yüzeyi gibi hiçbir canlılık emaresi taşımayan) eski kömür sahası olduğunu belirtiyor.

Orman canlı bir ekosistemdir

Akbelen’e yönelik saldırıyla aynı gün Milas, Kısırkaya’da saatlerce süren ve güçlükle kontrol altına alınan bir orman yangını çıktı. Karşımızdaki Rodos Adası ise neredeyse bir haftadır yanıyor. Özellikle bu küresel iklim krizi döneminde ormanların artırılması gerekirken yok edilmesinin yaşamsal hatalarını açıklamaya çalışalım:

Orman yalnızca yeşil, yalnızca kömür üretilecek bir ham madde alanı değildir. Orman canlı bir ekosistemdir! Hem de kendi diyalektik ve felsefesi olan. Yüzyıllarca birikimi olan, hocaların hocasıdır. Bütünlükçü canlı bir yapıdır. Örneğin, doğanın parçası olduğumuzu ondan öğreniriz. Döngülerini yaşamımızda uygulamaya çalışırız. Doğal ve insan eliyle gerçekleşen afetlerden en az etkilenmek için onun örüntülerini model alırız. Sistemler ve yapılar tasarlarız.

Orman biyoçeşitlilik kaynağıdır. Hani şu Covid-19 döneminde sıkça duyduğumuz “Biyoçeşitlilik kaybı nedeniyle salgınlar peşi sıra gelebilir” diye kuvvetli bir öngörü var/dı. Koronavirüs sonrası bir dizi Batılı ülke, özellikle yerel ormanlarını çoğaltma stratejilerini hızla yürürlüğe koydu. Bunun yanında yerel endemiklere dayanan bir orman yaratmak neredeyse imkânsız. Taklitlerini yaratmak ise yüzlerce yıl alıyor; tahrip edilen bir yeryüzü parçası birkaç yıl sonunda otçul, daha sonra çalılık, sonra bodur ağaçlar vb. neredeyse 200 yıl gerekiyor. Köknar, ladin, kayın, sedir gibi nadide yüksek ağaçlar bu sürecin sonlarına doğru oluşuyor. Bu duruma ekosistemde ardıllık diyoruz.

Elbette insan eliyle bu ardıllığı hızlandırmak mümkün ama dediğim gibi yine taklit bir süreç izliyoruz. Bu süreçte araya destek türleri (yerel ekosistemin nasıl işlediğini göz önüne alarak) katalizör olarak koymak olasıdır. Ancak neresinden bakarsanız bakın canlı bir ekosistem yaratma en hızlı bir çabayla 50 yıl alır. Üstelik ekonomik ve emek olarak çok gider ve enerji gerektirir. Dolayısıyla var olanı koruma her yönden gerekli ve elzemdir. Hatta onlar, yeni yaratacağımız yerel ormanlar için maya niteliğindedir. Zaten bölüklü orman sistemini dikkate alırsak bu maya yurdumuzda oldukça az kalmıştır. İşte Akbelen Ormanı da o maya alanlardan biridir.

Gittiğimde direniş çadırları alanındaki en az 150 yıllık o kızılçam ağaçları bana hep bunu düşündürmüştür. Bugünlerde yüreğim yanıyor. Ağustos böcekleriyle, kurdu kuşu, lalesi papatyasıyla gece gündüz bizimle konuşan ormanın her nüvesi acı çekiyor. Biz de acı çekiyoruz.

Orman aynı zamanda bir gıda deposudur

Yabanıl alanlar sadece bizim meditatif alanlarımız değildir. Aynı zamanda adeta bizim şifa bohçamızdır. Dolayısıyla oraları toplayıcılar çok önemser. Toplayıcıların çoğu kadın olduğundan hareket içinde kadınların neden çok kararlı ve ön planda olduğu anlaşılabilir. Yalnızca zeytin değil, Ahlat armudundan kuzukulağına, yabani balından menengiç tohumuna orman aynı zamanda bir gıda deposudur. Hem de en besleyici ve şifalı türünden…

Ormanlar yalnızca ısı adalarını azaltan karbon yutakları olmanın yanında serinlediğimiz yerler ve su kaynağımız da değildir. Onun ötesinde, toprağın altında bir dünya vardır. Akdeniz’in en kurak bölgelerinden biri Güney Portekiz’de kurulan Tamera ekoköyünden Çin’in kuraklıkla boğuşan tarihi Loess Platosu ekorestorasyon projelerinden alınacak çok ders vardır. Ekosistem restorasyonunda dahi kalan her kök bizim için korunması gereken yaşam nüveleridir.

Ormanlarla etkileşim içinde olan yabani hayvanları, kurdu kuşu da unutmayalım. Onlar ormana yenilenme ve ivme kazandırır. Hatta ABD’nin Yellowstone Ulusal Parkı’nın restorasyonu sırasında Kanada’dan kurtlar getirildiğini ve Çernobil’in radyasyonla yoğun etkilenen kırmızı ormanının kurtlarla sağaltıldığını anımsayalım. Sürüngenler, kemiriciler, köstebekler, böcekler sağlıklı bir ekosistem için olmazsa olmazlarımızdır.

200 yıllık yerel bir orman olan Akbelen, kesim sırasında yalnızca sincapları, kuşları, kelebekleri, arıları, köstebekleri, kurtları, ceylanlarıyla acı çekmiyor. Aynı zamanda ormanı iki yıldır gece gündüz korumaya çalışan köylü kadınların ağıtlarıyla da inliyor. Sermaye uğruna asıl can damarlarımızı, üstelik bu kaynar sıcak temmuz günlerinde kesenler neye hizmet ediyor dersiniz?

NOT: Bu yazı ilk olarak 26 Temmuz 2023’te Bianet’de yayınlanmıştır.

Dipnot:

[1] Ekoloji Birliği, “Akbelen Ormanı neden çok önemli, halk neden direniyor?“, 12 Ağustos 2021.

Yorum bırakın